Ne zaman yeni bir kitap okumaya başlasam-özellikle de günlük- içim hem kıpır kıpır olur hem de olanca müşkülpesentliğime rağmen günü gününe olmasa da bir günlüğe notlar düşmek isteğim kabardıkça kabarır, köpürdükçe köpürür. Günlük tutmak sanıldığının aksine en azından benim için oldukça meşakkatli bir uğraş oldu her daim. Tembelliği bir kenara koyup yaşamın önemli önemsiz anlarına yeniden hayat vermek, onları bir kez daha film şeridi gibi izlemek ve tarihe öznel de olsa not düşmek az şey midir sevgili okur? Ama gel gör ki bu saydıklarımı bir günlüğe kaydedecek azim ve kararlılık bende olsun! Günlüğü, gündelik olmaktan kurtarıp onu edebi bir kisveye yükselten şey onun alelade şeyler anlatması değil; anlattıklarının hayatımızın tam merkezinde oluşu ve küçük dünyamızın bütün tenakuzlarına tanık oluşudur, zannımca. Odağında insan ve onun halleri olan bir tür için günlük, sıradan ve birbirinin aynıymış gibi görünen ama aslında hiç de benzer olmayan hayatlara ayna tutması yönüyle her zaman merak uyandıran her daim öğretici ve ilham veren veçheleriyle popülerliğini günden güne daha da arttıracaktır hem dijital mecrada hem de klasik düzlemde. Aslında anlatmak istediğim bir kitabı karıştırırken ya da bir sokağı arşınlarken ansızın karşınıza çıkıveren ve sizi yıllar, yıllar öncesine götüren bir yazı, bir koku, bir ses ne bileyim işte herhangi bir objenin uyandırdığı hissin bize verdiği mutluluk. Hayatın ileriye doğru yaşanırken geriye doğru anlaşılması da belki tam olarak böyle bir şey: anıların yahut günlüklerin bir anda sizi günün gerçekliğinden koparıp tercihen mesut bir zamana savuruvermesi... Geçenlerde elime lisedeki edebiyat kitabım geçti, görmeliydiniz bendeki heyecanı ve mutluluğu. Handiyse aradan geçen otuz yıldan fazla bir süre- yaşımız da ortaya çıkacak ama neyse- dile kolay. Kitabın sayfaları arasında dolanırken her sayfada karşıma saçılan hatıraların kocaman bir yumak gibi beni de içine alıp eski zamanlarda eşsiz bir seyahate çıkarmasıydı. Neler yoktu ki içinde: Dönemin şarkı sözleriyle öğretmenin ağzından çıkan her kelimenin şiirlerin sağına soluna not edilmesi mi yoksa doksanlı yıllarda meşhur olan çıkartmaların arzı endam etmesi mi kitap kapaklarında ya da şimdi sayfa köşelerinde mahcup mahcup duran ve bir türlü muhatabına ulaştırılamayan şiir karalamaları mı? Belki bir gün verilir ümidiyle kurutulan çiçekler, gül yaprakları, acemice yazılan mektup müsveddeleri, eksik sayfalar, karakalem eskizleri, üzeri karalanmaktan artık okunamaz bir hal almış belli ki büyük bir heyecanla yazılıp çizilip son anda ne olmuşsa vazgeçilmiş karalamalar bohçası... Küçük sevinçlerin, minik mutlulukların, tuhaf hallerin, beklenmedik anların, hiç hesapta olmayan keder ve acıların kendisine yer bulduğu günlüklerin geçmişe dair büyük bir hazine olmasını ve yarınlara ise eşsiz tecrübeler sunmasını yadsımak imkansız neredeyse. Kişinin kendi yaşamıyla ilgili gizleri, satır aralarında barındıran günlüklerin zamanın çıldırtıcılığı karşısında insana açacağı pencerelerin farkında olmanız dileğiyle... Haber Merkezi
Giresun
Yayınlanma: 22 Ekim 2025 - 00:00
Günlük Üstüne Karalamalar
.
Giresun
22 Ekim 2025 - 00:00
